“Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım”. Aram Tigran
Değerli okuyucularım,
Bu yazıma Ermeni sanatçı Aram Tigran’ın çok beğendiğim bir sözüyle başlamak istedim. Zira savaşın gölgesinin bizleri üşüttüğü şu dönemde bu cümle ruhumdakileri o kadar güzel ifade ediyor ki!
Bir önceki yazımda savaşlar ve buna bağlı ekonomik krizlerden bahsetmiştim. Dünyada ekonomik dengelerin değişmeye, kapitalist sistemin gücünü yitirmeye başladığı dönemlerde krizleri körüklemenin başlıca yollarından birinin savaş çıkarmak olduğunu hepimiz biliyoruz artık. Zira savaşı asla halk istemez, halkların birbirleriyle sorunu yoktur. Savaşı çıkaranlar halkları yönetenler, onların da üstündeki kapitalist sistemdir. Savaşı zenginler çıkarıyor, yoksullar ölüyor maalesef ve savaşlarda haklı olan değil, güçlü olan kazanıyor.
Şimdi ben savaş konusuna niye girdim? Çünkü burnumuzun dibinde Üçüncü Dünya Savaşı çıkarılmaya çalışılıyor. İnsanlar yerlerinden yurtlarından ediliyor, insanlar ölüyor, insanlar ölümden kaçabilmek için her şeyini geride bırakıp başka ülkelere sığınıyor.
SİLAHLA BARIŞ SAĞLANIR MI?
Almanya’da da savaş ve silahlanma karşıtı mitingler düzenleniyor. Halkın savaşa karşı olması ne güzel, yüreklere su serpiyor. Ama Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş giderek sıcaklığını artırmaya devam ederken barış! isteyen Almanya’da bir karar çıktı. Geçtiğimiz haftalarda Almanya Federal Meclisi, Ukrayna’ya ağır silahlar gönderilmesine dair teklifi 100 ret oyuna karşı 586 kabul oyu ile onayladı. Bu şekilde siviller korunacak, silahla barış sağlanacakmış, nasıl sağlanacaksa?
Öte yandan güzel bir dayanışma gösterip Ukraynalı mültecilere kucak açan Almanya’yı takdirle izliyorum. Ama biraz da esefle.
Takdir ediyorum: Yerinden yurdundan edilmiş insanlara kucak açıyorlar, onların Almanya’ya uyum ve katılımlarına çok güzel destekler sunuyorlar. Sosyal hizmet veren kurumların sayfalarında onların dillerinde bilgilendirmeler sunuyorlar. Her şeyini geride bırakıp gelmiş insanlar için ne kadar değerli bir çalışma bu ve sonuna kadar da destekliyorum.
Esefle izliyorum: 2015 mülteci akınında gelen insanlar çamurlu çadırlarda yatırılırken, gelen doktorlar diplomalarını tanıtamayıp hastanelerde hademe, okullarda öğretmenler bakıcı olarak çalıştırılırken Ukraynalı yeni vatandaşlarımız toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabilecek, ellerinde hiçbir belge olmasa da üniversite okuyabilecek. İnanın bu güzel jesti takdirle karşılıyorum ama keşke bu fırsat sadece sarışın ve mavi gözlüleri değil de herkesi kapsasaydı, o zaman Almanya’yı ayakta alkışlardım. Benim ödediğim vergilerle ayrımcılığının dibini yaşamamız tabii ki ayakta alkışlanacak bir durum değil. Haaa bu arada, bu konuda karşıt fikir beyan edenlerin tepesine tepesine vuruyorlar fikir özgürlüğünün olduğu ülkem Almanya’da. Umarım benim tepeme de vurmazlar. “Söylesem olmuyor, sussam gönül razı değil” duyguları içindeyim inanın şu an!
Dünyanın neresinde olursa olsun, her ne sebeple olursa olsun savaşın, silahlanmanın her türlüsüne kocaman bir “HAYIR” diyorum ve hep diyeceğim!
Şu anki duygularımı en güzel değerli şair Bülent Özcan’ın “Bağışla Beni Şiir” adlı şiiri anlatıyor:
Bağışla beni şiir,
Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım…
Bu ayazda, sokakta evsiz barksız insanları düşündüm…
Daha dün güneşe aldanıp da sürgün veren filizi;
Kursağı boş sığınağına varamayan kuşu,
Bir şiirde okyanusu üç yılda geçen serçeyi düşündüm…
Dünyanın dört bir yanında ölüm gibi büyüyen açlığı;
Bitmek bilmeyen savaşları,
Acılı anaların daha da artacağını,
Ölüm oruçlarını, acıyı, zulmü ve kan emicileri;
İşbirlikçileri, itirafçıları,
Yağlı urganlarıyla iftiracıları düşündüm…
Yeni Hiroşimalara gebe dünyayı;
İşkenceyi, kayıpları, katliamları,
Zevki sefa içinde tepinen
Kapitalizmin insan kanlarıyla besili hayvanlarını düşündüm…
Üzüldüm, ağladım, tiksindim…
Ve sıktım yumruğumu dağ gibi bir öfkeyle
Kavgayı güzel eyleyen emeğin önünde saygıyla eğildim…
Bağışla beni şiir,
Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım…
Sevgilerimle
Esma Arslan